Gece Çökünce 2. Kitap - Kitap kapağı

Gece Çökünce 2. Kitap

Nureyluna

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Güçlü, nasırlı elleri içime girerken kalçalarımı kavradı.

Erkekliğinin büyüklüğü duvarlarımı düşündüğümden daha fazla geriyordu.

Her santimini içimde hissedebiliyordum, ta derinlerime kadar ulaşıyordu.

Bitirdiğimizde, "Theodore," diye inledim. "Beni asla bırakma."

"Bırakmayacağım," dedi beni vücuduna doğru çekerek.

"Ama sana söylemem gereken bir şey var..."

Jasmine için Theodore'la evli olmak katıksız bir mutluluktu. Hiç bu kadar aşık olmamıştı. Ancak Theodore'un kraliyet geçmişi kapılarını çaldığında, Jasmine'in sonsuza dek mutlu yaşamı duman olur. Kraliyet yalanları ve arkadan bıçaklamalarla dolu yüksek bahisli bir dünyaya zorlanan Jasmine merak etmeye başlar: Zorlu aşkları hayatta kalabilecek midir?

Yaş sınırı: 18+

Fazla göster

38 Chapters

Chapter 1

1. Bölüm

Chapter 2

2. Bölüm

Chapter 3

3. Bölüm

Chapter 4

4. Bölüm
Fazla göster

1. Bölüm

Aile: Bir ya da birden fazla çocuğu yetiştiren bir çiftten oluşan geleneksel bir sosyal yapı.

JASMINE

Hamileliğimin başından beri Theodore üzerime titriyordu. Onun dokunuşu karnımda taşıdığım çocuğumuzun sürekli bir hatırlatıcısıydı. Bana düşkünlüğü benim hamilelik aşermelerim kadar güçlüydü.

Sık sık hamile kalma hayali kurardım ama Theodore Jefferson’dan hamile kalacağım aklıma gelmezdi. Sürekli gözümün içine bakıyordu.

Sabah gözümü açtığım andan itibaren bana dünya üzerindeki en değerli hazineymişim, bensiz yaşaması imkânsızmış gibi davranmaya başlıyordu.

Aldığım her kiloda, satın aldığım her hamile pantolonunda ve aşerdiğim her tuhaf yiyecekte bana daha da âşık oluyor gibiydi.

Her geçen gün dünyadaki en şanslı kadın olduğuma dair inancımı pekiştiriyordu. Bana prensesmişim gibi davranıyordu.

Kendisi bizzat kraliyet ailesinden olduğu için ona sık sık takılıyordum.

“Fransız Kralı’nın torununa bakın, şişko bir hamileyle kafayı bozmuş,” diye kıkırdayarak ona dil çıkarıyordum.

O da hemen üzerime atılıp beni güçlü kollarıyla sararak dudaklarıma bir öpücük konduruyordu.

“Kendine şişko deme. Sen yeryüzündeki en güzel varlıksın,” diye çıkışıyordu. Ne kadar klişe olsa da bunu söylemesine bayılıyordum.

“Ayrıca ben hiçbir şeyin vârisi değilim. Dayım kral olacak. Ben değil.”

Tüm bu kraliyet meselesine alışmam biraz zaman almıştı. Onların soyundan olmasam da dolaylı yoldan kraliyet mensubuydum. Ve bu garip geliyordu.

Yine de bu Theodore’un doğalıydı. Bu yüzden hamileliğim boyunca bana tek bir parmağımı bile kıpırdatmamıştı.

İngiltere’nin en varlıklı adamlarından biriyle evli olmanın avantajlarından biri de tüm aşermelerimin kolayca karşılanmasıydı. Saat kaç olursa olsun ya da ne kadar absürt bir şey istersem isteyeyim Theodore isteklerimi yerine getirmeye her zaman hazırdı.

“Versay ziyaretimiz için antrenman oluyor,” diyordu göz kırparak.

Bugün canım tatlıların en baştan çıkarıcısı, çikolata kaplı çilek çekti. Theodore, korumamız Sherry’ye Londra’daki harika bir pastaneden gidip çilek almasını istedi.

Ardından her zamanki centilmenliğiyle ben uzanırken çilekleri bana elleriyle yedirmekte ısrar etti.

“Yüzüne çikolata bulaşmış,” diye gülüp yanağımdaki çikolatayı yalamak için dilini uzattı.

“Kimin marifeti acaba?” diye takıldım. “Hey! O benim çikolatam.”

Onu kendime çekip dudaklarına yapışarak çikolatayı tekrar ağzıma aldım.

“Ama bu kaçak dövüş, Bayan Jefferson,” diye cevap verdi şeytani bir sırıtışla.

Ağırlığını karnıma vermemeye dikkat ederek üzerime gelip dudaklarımdaki çikolatayı nazikçe yaladı. Ardından öpücükler eşliğinde aşağı inerek köprücük kemiğimde oyalandığında tepeden tırnağa ürperdim. Hamilelikte libidomun sakinleşeceğini düşünmüştüm.

Ama çok fena yanılmıştım. Theodore’u hiç olmadığı kadar çok arzuluyordum. Hamilelik yüzünden bir arzu nesnesi olmayı dert etmiyordum.

Theodore yavaş ve ağır bir hareketle ipek sabahlığımın kuşağını açınca çırılçıplak kaldım. Hamileliğim ilerledikçe rahatlığım için bol kıyafetler tercih etmeye başlamıştım. Çoğu zaman iç çamaşırı da dâhil hiçbir şey giymiyordum, ki bu durum en çok Theodore’un işine geliyordu.

Dudaklarını yalayarak beni tepeden tırnağa iştahla süzdü.

Bir anlığına içgüdüsel olarak kendimi kapattım. Theodore’un onca iltifatına rağmen çekici olmaktan çok uzak hissediyordum. Şişmiş vücudum bana yabancı geliyordu ve aynaya baktığımda gördüğüm varlık karşısında sık sık afallıyordum.

Instagram’daki anne blogları doğumun büyüsünden bahsederken ne kadar özgüvensiz hissedebileceğimizden hiç söz etmiyordu.

Theodore aklımı okumuş gibi, “İnanılmaz seksisin,” diye fısıldadı. Kulak mememi dişledi.

“Öyle hissetmiyorum,” diye cevap verdim. “Devasa ve çirkin hissediyorum. Bu hâlime katlanmak zorunda kaldığın için üzgünüm.”

Theodore ciddi bir ifadeyle aniden duraksadı.

“Ne oldu?” diye sordum endişeyle.

“Kendinle ilgili böyle şeyler söyleme,” dedi beni uyarırcasına. “Sen dünyadaki en güzel ve en çekici kadınsın. Seni her hâlinle seviyorum. Ama üzerine bir de çocuğumuzu taşıdığın için kelimelerle ifade edemeyeceğim kadar seksisin.”

“Her hâlimle mi?” diye sordum tek kaşımı meydan okurcasına kaldırarak. “Beni solucan olsaydım da sever miydin?”

“Sen kesin çok tatlı bir solucan olurdun,” diye cevap verdi alaycı bir coşkuyla gözlerini devirerek.

“Tabii!” Omuz silkip ona dirsek attım. “Sırf beni mutlu etmek için böyle söylüyorsun.”

“Çok ciddiyim,” dedi ısrarla. “Yine de yakın gelecekte solucana dönüşeceğini sanmıyorum.”

“Tek kelimeyle nefes kesicisin, Jasmine Jefferson. Seni her gördüğümde eşim ve çocuğumun annesi olduğu için şansıma hayret ediyorum.”

Kalbim eridi. Birbirimize olan aşkımız inkâr edilemezdi.

Bazen içimden kendimi çimdiklemek geliyordu. Bunun benim gerçekliğim olduğuna inanmak zordu.

Jasmine Jefferson.

Bu soyadı cazibesini asla kaybetmeyecekti. Sıklıkla bu rüyadan uyanacağımı düşünürdüm. Ama sonra Theodore’un dokunuşu bana bunun bir rüya olmadığını hatırlatırdı.

Artık bu benim yaşantımdı ve sonsuza kadar bu yaşantıyı sürdürecektim.

Theodore yan tarafıma öpücükler kondurarak bacaklarımın arasına kadar aşağı indi. Karnım yüzünden onu göremiyordum.

Tek yapabildiğim arkama yaslanıp dudaklarının iç bacaklarımdaki hissinin tadını çıkarmaktı. Onu görememek beni daha da tahrik ediyordu.

Sanki dokunuşlarının hissi daha yoğundu. Her okşayışta tüm sinir uçlarım uyanıyordu.

Sıcak nefesini kıvrımlarımda hissettiğimde nefesim kesildi.

“Ahhh, Theodore,” diye inledim. Arzu gittikçe güçleniyordu.

Dilini önce nazikçe sonra da artan bir şevkle kıvrımlarımda gezdirdi. Koltuğun kenarlarını kavrayıp gözlerimi sıkıca kapatarak kısık bir sesle inledim.

Geri çekildiğinde dudaklarının hissini kaybettiğim için usulca sızlandım.

Ama işi henüz bitmemişti. Nasırlı ellerini iç baldırlarımda gezdirerek bacaklarımın arasına ulaştığında tüylerim diken diken oldu. Parmaklarını içime soktuğunda şehvetle inledim.

Yaklaşıp dudaklarıma yapışarak inlemelerimi bastırdı. Dudaklarından kendi tadımı aldığımda aromalarımızın karışımı arzudan başımı döndürdü.

Ardından geri çekilerek sırıttı. Ona neyin peşinde olduğunu sormama fırsat vermeden aşağı inip dilini klitorisimin üzerinde gezdirmeye başladı. Kendimden geçerek bağırdım.

Klitorisimi emerken beni parmaklarıyla beceriyordu. Hızla ıslanıyordum.

Dilini ileri geri hareket ettirdiğinde içimde bir sıcaklık birikti.

İçimde milyonlarca havai fişek aynı anda ateşlenecekmiş de patlayacakmışım gibi hissediyordum. Tüm bedenim yoğunlaşan bir tutkuyla uyuşuyordu.

Baş döndürücü coşkunun içinde kendimi kaybediyormuşçasına şezlong koltukta kıvranırken artık tepkilerimi kontrol edemiyordum. Bana her seferinde nasıl bu kadar zevk verebildiğini hâlâ anlayamıyordum. Onun dokunuşuna ve kusursuz vücuduna doymak imkânsızdı.

Bana verdiği zevk tek kelimeyle büyülüydü.

“Theodore,” diye haykırdım ihtiyaçtan titreyen sesimle.

Bedenime bir mutluluk dalgası yayılmasıyla gözlerim geriye yuvarlanırken orgazm beni ele geçirdi.

Theodore’un kıvrımlarıma bakarak sırıtması işinin hâlâ bitmediğini gösteriyordu.

“Benim için bir kez daha boşalabilir misin?” diye sordu dudaklarını bacaklarımın arasından çekmeden.

Cevabımı göremeyeceğini bilmeme rağmen başımı hafifçe salladım. Beni her seferinde birden fazla boşaltırdı. Theodore’un tarzı buydu.

Tekrar içeri dalıp dilini klitorisimin etrafında döndürürken belimi dışa doğru kıvırdım.

Artık bedenimi iyi tanıyordu. Onu yönlendirmeme ya da nereye dokunması gerektiğini söylememe gerek yoktu. Aklımı okuyormuş gibi tam olarak neye ihtiyacım olduğunu biliyordu. İçinde bulunduğumuz anda ona ihtiyacım vardı.

“Seni istiyorum…” diye kısık sesle inlerken cümlemi bitiremedim.

Sözlerim üzerine dil darbelerini kalp atışlarımla senkronize ederek hızlandırdı.

“İçimde,” diyerek cümlemi bitirmeyi başardım.

Ama kaşlarını çattığını hissettim. Vereceği cevabı adım gibi biliyordum.

“Lütfen,” diye inledim, o bana bir kez daha hamileliğimin penetrasyon için çok ilerlediğini söyleyemeden.

Theodore ellerini yanlarımda gezdirerek yukarı çıktığında tekrar tüylerim ürperdi. Böyle hissetmem normal miydi? Birinin dokunuşlarına karşı bu kadar hassas olmam ve en ufak temasta patlamak istemem?

“Bebeğimizin doğumuna az kaldı,” diyerek şişkin karnımı işaret edip onu şefkatle okşadı. “Ama doktor seks yapmamıza izin verir vermez bir hafta boyunca ayağa kalkamayacaksın, söz veriyorum.”

Homurdandım. Doktor son üç aylık dönemde dikkatli olmamı tavsiye ettiği için Theodore beni o zamandan beri becermeyi reddediyordu. Doğuma yaklaştıkça libidomun da arttığını düşünürsek bu durum en hafif tabirle acı vericiydi.

Bu yüzden Theodore’la birbirimizi tatmin etmek için yaratıcı yollar bulmuştuk. Yatak odası kaçamaklarımız o kadar yaratıcı hâle gelmişti ki, bir sonraki penetrasyonun akıllara durgunluk verecek bir deneyim olacağından emindim.

Bana eskiden olduğu gibi sert davranmasını özlüyordum. O günü iple çekiyordum.

Ama öncesinde yapmamız gereken bir sürü şey vardı. Bebeğimize hazırlık yapmamız gerekiyordu.

Bu düşünceyle kendime geldim.

“Bebek odası,” diye bağırdım içinde bulunduğumuz odaya bakarken.

Bugün bebek odasının dekorasyonunu bitirecektik. Bu odaya girmemizin sebebi de tam olarak buydu. Ama sonra arzularıma teslim olup kendimi bu pozisyonda buluvermiştim.

Odayı bir an önce hazırlamamız gerekiyordu.

Ayağa kalkıp gerindikten sonra boya fırçasına uzandım. Duvarlar pastel sarısıydı. Bebeğin cinsiyetini öğrenmemeyi tercih etmiştik. Bunu özellikle Theodore istemişti. Tıpkı eski günlerdeki gibi, diye şaka yapmıştı.

Geriye bir tek beşiğin üzerine bebek dönencesini asmak kalmıştı.

İçimize sinen bir dönence seçmemiz biraz zaman almıştı. Theodore ailemize uygun bir dönence istemişti ve ikimiz de uzun süre kararsız kalmıştık.

Onun bebek hazırlıklarında yer alması beni epey şaşırtmıştı. Ben evi bebek için dekore ederken onun işle ilgileneceğini düşünmüştüm. Ama yine yanılmıştım.

Yuvamızı birlikte kuruyorduk.

Theodore her dakika, her türlü ayrıntıyla ilgilenmeye hazırdı.

Beşik ve bebek kıyafeti alışverişinden doğum derslerine kadar beni bir an olsun yalnız bırakmamıştı.

Birleşik Krallık’ın, hatta belki de dünyanın en varlıklı ve en nüfuzlu adamlarından biri olmasına rağmen tüm bunlara zaman ayırmıştı.

Bana.

Ve bebeğimize.

Theodore da koltuktan kalkıp fırçasını eline aldığı sırada kapı çaldı.

Kapının ardındaki Thea tatlı sesiyle, “Girebilir miyim?” diye sordu.

Hızla sabahlığımı giydikten sonra ona cevap verdim.

“Evet canım,” diye seslendim. “Gel.”

Cevap verdiğim anda Thea kapıyı açıp kocaman sırıtarak içeri geldi.

Bebeğimiz için Theodore’la benden daha heyecanlı tek kişi müstakbel ablasıydı. Oyun oynayabileceği bir kardeşi olacağı için bu kadar heyecanlı bir çocuk daha görmemiştim. Sürekli ona öğretmek istediği şeylerin listesini yapıyordu. Harika bir abla olacağından şimdiden emindim.

“Daha asmadınız mı?” diye sordu, bir Theodore’a bir bana bakarken.

“Hayır.” Theodore diz çöküp onun hizasına inerek kızının gözlerinin içine baktı. “Seni bekliyorduk.”

Kalbim gururla kabardı. Onunla ilk tanıştığımda Thea’yla neredeyse hiç konuşmayan adamın o olduğuna inanamıyordum. Onların bu noktaya gelişine tanık olduğum için çok mutluydum. Artık olması gerektiği gibi bir baba-kız ilişkileri vardı. Onların yolculuğunda yer aldığım için oldukça memnundum.

Bir kıkırdama duyunca düşüncelerimden uzaklaştım. Hamileliğimin bir başka yan etkisi de sürekli ağlamaktı. Theodore ile Thea artık buna alışmıştı.

Elbette çoğunlukla mutluluktan ağlıyordum.

Theodore kutunun içinden dönenceyi çıkardı. Samanyolu galaksisini seçmemizin nedeni içinde barındırdığı sonsuzluktu. Thea bunun üçümüzün, hatta yakında dördümüzün arasındaki sonsuz sevgiyi temsil edeceğini söylemişti.

Thea ile Theodore’un renkli dönenceyi asmasını izlerken gözyaşlarım kontrolsüzce akmaya başladı. Tanrı aşkına. Theodore’un dönenceyi tavana asmak için parmak uçlarında durduğunu ve ikisinin kıkırdadığını izlerken gözyaşlarıma hâkim olmam mümkün müydü?

O sırada karnıma keskin bir ağrı saplanınca homurdandım. Theodore hemen arkasını döndü. Hızla yanıma gelip beni tuttu.

Yüz ifadesi korku ve heyecan arasında gidip gelirken, “Zamanı geldi mi?” diye sordu.

Vücudumu bir acı dalgası sararken tek yapabildiğim başımı onaylarcasına sallamak oldu.

Gözleri heyecandan parlıyordu. Beklediğimiz an gelip çatmıştı. Ama keşke canım bu kadar yanmasaydı.

Yakında bebeğimizi her gece uyutacağımız boş beşiğe baktım. Üç kişilik ailemiz dört kişilik olmak üzereydi. Değişimin eşiğindeydik.

“Bebek geliyor!” diye sevinçle ciyakladı Thea.

“Abla oluyorsun,” dedim ona.

Thea ile Theodore bana destek olurken arada bir duraksayarak merdivenlerden yavaşça indik. Aşağı indiğimizde Theodore kapının yanından bu an için hazırladığımız çantamı kaptı.

“Hazır mısın?” diye sordu Theodore.

Acı bombardımanının içinde nefeslenmeye çalıştım. Canım inanılmaz yanıyor olsa da buna değeceğini biliyordum. Onu rahatlatmak için başımı onaylarcasına salladım.

Evet, Jasmine, dedim kendime. ~Bunu yapabilirsin.~

Zamanı gelmişti.

Bebeğimizi doğuracaktım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok