Şahane Bekâr - Kitap kapağı

Şahane Bekâr

Natalie K

Bölüm 2

AMELIA

Yanımda duran Emma bir anda kulağıma eğilip o karizmatik çocuğu beğendiğini fısıldadı. Jane daha cana yakın olan çocuğu yoklayıp bir kız arkadaşı olduğunu öğrendiği için geriye sadece Bay Güçlü kalıyordu.

İçkimi bitirdikten sonra yancılığımın hakkını verip Emma’yı erkeğine kavuşturmaya karar verdim.

Bay Güçlü ile şu an yan masadaki biriyle konuşan Jane’in arasına girip, “Selam,” dedim.

Güçlü adam tıpkı kendisi gibi güçlü bir sesle, “Merhaba,” dedi.

Gülümseyerek, “Ben Amelia,” dedim.

“Blake Harrington.”

Tam adını söylemesine güldüm. Tüm güçlü adamlar gibi, sanki hafızamı canlandırıp bir anda kim olduğunu hatırlamamı sağlayacakmış gibi soyadını da söylüyordu… Kendini beğenmiş şey!

“Amerikalı değilim,” diye mırıldandım. Doğrusu, yanında biraz gerilmiştim.

Hiç tipim olmamasına rağmen garip bir şekilde çekimine kapılmıştım. Ona bu kadar yakın olduğum için gerildiğim gerçeğini sarhoşluğum bile gizleyemiyordu.

Gülerek, “Tahmin etmiştim,” dedi.

“Neden? Amerikalı gibi görünmüyor muyum?”

Ne diyordu bu adam?

“Pek sayılmaz.” Ben gözlerimi kaçırırken o, kendinden emin bakışlarını üzerimde tutmaya devam etti.

Onu ele veren kibrinden, “Senin New Yorklu olduğuna şüphe yok,” diye ekledim.

Sonra o karanlık gözlerine tekrar baktım. Kirpikleri gerçekten güzeldi. “Wall Street’te mi çalışıyorsun? Bahse girerim yatırım bankacılığında çalışıyorsundur.”

Başını iki yana sallayarak, “Hayır, avukatım,” dedi.

“Öyle mi?” diye güldüm. “Avukatlar adaletin ve hakkaniyetin sağlayıcıları... Tabii, çok paran varsa…”

Sırıtarak başını salladı. “Doğru bildin.”

“Bu sözü bir internet geyiğinde görmüştüm. Doğrusu, kimsenin karşı karşıya gelmek istemeyeceği bir avukata benziyorsun.”

İnternet geyiği mi? Lanet olsun Amelia!

“Kolay lokma olursan başarılı olamazsın.”

“Çok doğru,” diye onaylarken bir anda “Bekâr mısın?” deyiverdim.

Bu ani soru karşısında şok olmuş gibi görünse de gülerek, “Belki...” dedi.

“Neden?” dedim. “Yani, senin gibi yakışıklı bir adam neden bekâr kalsın ki? Doğru söyle, kusurun ne?”

Bahse girerim, bir pislik olduğundandır!

Onu daha da seksi gösteren gülme çizgilerini ortaya çıkararak güldü. “Sanırım henüz doğru kadınla tanışmadım.”

Evet, kesin kibrinden!

Baştan çıkarıcı olmasını isterken daha ziyade komik bir şekilde kaşlarımı kaldırarak, “Bu gece her şey değişebilir,” dedim.

“Dürüstlüğünü ve kendine olan güvenini beğendim.”

Birinin elime tutuşturduğu Long Island’ımı yudumlarken Bay Güçlü’yü süzdüm. Aramızdaki sessizlik uzayınca yüzüne dikkatle baktım.

Sonra birden dank etti. Gergin bir kahkaha atarak, “Hayır, kendim için demiyorum,” dedim. Aman Tanrım, gerçekten kendim için sorduğumu mu düşünmüştü? Ben asla bu kadar kendinden emin ve açık sözlü olamazdım!

Açıklamaya başladım. “Şuradaki arkadaşım Emma…” Sahi, neredeydi? Bir süre çılgınca etrafa baktıktan sonra Emma’nın Bay Güçlü’nün arkadaşıyla birlikte barın yanında durduğunu gördüm.

Bir an elimi kolumu nereye koyacağımı bilemedim.

“Şu an arkadaşının yanında duran arkadaşım bekâr ve kendine birini arıyor.”

Blake arkadaşıyla konuşan Emma’ya baktı. “İyi birine benziyor ama ben seni daha çok beğendim.”

Bununla birlikte elimi avucunun içine alarak dudağını ısırdığında diğer elimle tuttuğum içkimi gergin bir şekilde yudumlamaya devam ettim.

İşte bu gerçekten tuhaf!

Sessizliği bölmek için, “Ama ona iyi birini bulacağıma söz verdim,” dedim.

Sözlerimi duymazdan gelip, “Bekâr mısın?” diye sordu.

Krem beyaz çizgili pipetten içkimi yudumlamaya devam ederek başımı salladım. Diğer elim hâlâ avucundaydı.

Onun gibi bir adamla bir gece geçirmeyi çok istesem de pek benlik bir hareket değildi. Tek gecelik ilişkilerden hoşlanmadığım gibi alkol etkisini yitirdiğinde böylesine güçlü bir adam karşısında nasıl dehşete düşeceğimi Tanrı bilirdi.

Ertesi gün yanında uyandığımı hayal bile edemiyordum. Hem de ayık, yüzüm gözüm dağılmış bir hâlde! Kocaman bir dairesi olduğuna emindim. Tıpkı Sex and the City’den bir sahne gibi temizlikçisinin ben hâlâ yataktayken çarşafları değiştirmek için geldiğini görür gibiydim.

Eğilip bir şeyler fısıldadığında nefesi ürperip kıkırdamama sebep olduğu için ne dediğini duyamadım. Bunun üzerine tekrar fısıldadı: “New York’ta mı yaşıyorsun?”

Ezik bir liseli gibi kıkırdayarak, “Evet,” dedim.

“Şehirdeki bir mağazada çalışıyorum,” diye yalan söyledim. Psikolog olduğumu söylemek istememiştim. Zaten şu saçma sapan hareketlerimden sonra buna asla inanmazdı.

Diğerleri masaya döndüğünde Jane ortamıza bir kokteyl ağacı yerleştirip, “Blake’in ikramı,” dediğinde arkadaşı güldü. Blake de gülümseyip mecburen kabul etti.

“O zaman ben de alayım,” dedikten sonra iki kadeh alıp birini önüme koydu.

Sonra kadehlerimizi tokuşturdu. “Şerefe!”

“Şerefe, Blake... Harringstone.”

“Harrington,” diye düzeltti.

Eyvah, içki limitimi şimdiden aşmıştım. Okul yıllarına geri dönüp adını yanlış söylediğim öğretmenim tarafından düzeltilmiş gibi hissediyordum.

Gerçi o sürekli Bumhole dediğim öğretmenin adı Bay Bumhull’dı. Şimdi düşününce, onun yerinde olsam ben de kızardım. Her ne kadar bunun kasıtlı olduğunu düşünse de adını gerçekten karıştırıyordum.

Her neyse, o zaman sarhoş değildim. Sadece aklımda çok şey vardı. İçkileri karıştırmadan en fazla altı kadeh içmek gibi bir kuralım vardı. New York’ta pek de küçük kabul edilmeyen 40 beden vücudum karıştırılmadığı takdirde altı, karıştırılırsa da en fazla birkaç kadehi kaldırabiliyordu.

Bunun kaçıncı kadehim olduğunu bilmesem de daha evden çıkmadan iki tane içtiğimi, bu da yetmezmiş gibi karışık içtiğimi biliyordum. Bu da demek oluyordu ki güvenli bölgeyi şimdiden geçmiştim.

Bu kuralı, sarhoş gecelerin ardından yaşadığım tecrübelere dayanarak koymuştum. Gördüğünüz gibi kendimle ilgili her şeyi çözmüştüm.

Beni bozmayacak şekilde karıştırmadan içtiğim altı kadehin üstüne bir de altı karışık kadeh eklenince etrafta insanlara ahmak olduklarını söyleyerek dolaşmayı görev ediniyordum!

Neyse ki henüz o aşamaya gelmemiştim. Ne söylediğimi biliyor olsam da kesinlikle olduğumdan daha havalı, komik olduğumu düşünüyordum.

Birkaç kadeh daha içtikten sonra uzun bir tabureye oturan Blake’in bacaklarının arasına girdim. Konuşurken elim hafifçe kalçasına değiyordu.

Gülerken bana doğru eğiliyordu. Birbirimizin kişisel alanını işgal edecek kadar yakın olduğumuz anlarda sıcak aurası tarafından kuşatılmış gibi hissediyordum. Arkadaşının ikisinin yaşadığı maceraları anlatmasını gülerek dinliyorduk.

Arkadaşı, “Blake de Beethoven gibi piyano çalabilir,” deyince Jane barın yanında duran piyanoyu işaret edip Blake’e meydan okudu.

“Hadi, Blakey. Ne olur çal…” diye yalvardığımda diğer çocuk Blake’e taktığım isme güldü.

Gaza gelip, “Hadi, Blakey. Kadınlara asıl gücünü göster dostum,” diye bağırdı.

Blake, “Hayır, boşuna ısrar etmeyin. Burada piyano çalmayacağım,” diye itiraz etti. Elleri belimde gezinmeye başladığımda bu kadar yakınımda olduğunu hissetmek nefesimi kesti.

Birkaç hikâyeden sonra arkadaşı ceketini giyip, “Pekâlâ Blakey, çok eğlendim ama sanırım gitme vaktim geldi,” dedi. Sonra bize doğru yürüyüp Blake’e omuz atıp elini sıkarak kanka vedalaşması yaptı.

Blake arkasından, “Yarın erkenden duruşma hazırlığı için görüşürüz!” diye bağırdı.

Ona dönüp, “Sanırım ben de çok fazla içtim. Gitsem iyi olacak,” dedim.

Tanrım, göğsü resmen lüks bir mağaza gibi kokuyordu!

Ellerini iki yanımda duran kollarımda gezdirip, “Bana gel. Sokağın karşısında oturuyorum,” dedi.

“Ne, şuradaki huzurevinde mi?” diye sırıttım.

“Ha ha!” diye güldü. “Sorun bu mu? Senin için çok yaşlı olduğumu mu düşünüyorsun?”

“Kaç yaşındasın sen?”

“Otuz dört. Sen kaç yaşındasın?”

“Ruhum on sekiz olsa da yirmi dokuz ama sen kesinlikle çok yaşlısın,” diye güldüm.

İçki seçimime bakıp, “Bunu görebiliyorum,” diye gülümsedi. “Peki, benimle gelmen için ikna edemezsem numaramı verebilir miyim?”

“Ne için?”

“Tanrım, kadın! Neden insanlar birbirlerine numaralarını verir? Tabii ki senden hoşlandığım için!”

“Sarhoş olmasaydık birbirimizle konuşuyor bile olmazdık. Sen çok…”

“Ben ne diye?” diyerek sözümü böldü. Karanlık bakışları yine üzerimdeydi.

“Bilmiyorum… Sen çok güçlüsün. Sadece duruşuna bakarak bile ne kadar cevval bir avukat olduğunu görebiliyorum. Bahse girerim şu cam pencereli, manzaralı çatı katı dairelerinden birinde yaşıyorsundur. İnan bana, ben senin tipin değilim.”

Başını öne eğerek güldü. “Demek ne olduğumu anladın ama belki tekrar görüşürsek yanıldığını kanıtlayabilirim.”

Bu adamın benimle flört ettiğine inanmakta güçlük çekiyordum! Arkadaşlarıyla beni eve atacağına dair bahse falan mı girmişti?

Tam, “Belki…” dediğimde aniden minik bir öpücük verdi.

Dudaklarımız temas ettiği an garip bir şey hissettim. Sanki vücudundan benimkine bir elektrik akımı olmuş gibi tuhaf bir his...

Daha fazlasını isteyecek kadar hoşuma gitse de tükürdüğümü yalayamazdım. Zaten bir şey dememe kalmadan sandalyesinin arkasına astığı ceketini alıp giymeye başladı.

Göz kırpıp bardan çıkmadan önce, “Eve sağ salim gidin, hanımlar,” dedi.

O gidince Jane hemen yanıma gelip, “Az önce ne oldu öyle?” diye sordu.

Omuz silktim. “Bilmiyorum ama söz konusu kişi ben olmasaydım hayallerimin erkeğiyle tanıştığımı söyleyebilirdim.”

Blake bardan çıkarken arkasından baktım.

Jane, “Senin neyin var, kızım? Gül gibi adamı kaçırdın,” dedi.

“Bilmiyorum,” diye cevap verdim. “Öyle biriyle hayatta birlikte olamam. Hadi ama düşünsene. Beni canlı canlı yer.”

“Ne demek hayatta olamam! Kendini fazla küçük görüyorsun. Adam resmen gözünün içine bakıyordu ama sen onu reddettin!”

Belki de Jane haklıydı; kendimi çok küçümsüyordum. Blake bana muhteşem dediğinde sarhoş olduğu için öyle gördüğünü söylemiştim. Bugünlerde iltifat kabul etmeyi bile beceremiyordum.

Fiziğimle bir sorunum yoktu. Hatta çoğu zaman iltifat alırdım. 40 beden bir kadın olarak New York için fazla iri kaçsam da kalçalarımdan da göğüslerimden de memnundum.

Omuz hizasındaki koyu renk saçlarım hoş duruyordu. Mavi gözlerim sanırım en sevdiğim özelliğimdi. Sorun şu ki kendime biçtiğim değerin düşük mü yoksa gerçekçi mi olduğundan emin değildim!

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok