Günaha Davet - Kitap kapağı

Günaha Davet

S.L. Adams

İkinci Bölüm

LAYLA

Asansörün kapısı kapandığında rahat bir nefes aldım. Bana arkamdan seslenmişti. Adamının peşimden geleceğini sanmıştım.

Asansör aşağı inerken birkaç katta durunca, kapılar her açıldığında kalbim hızla atmaya devam etti. Hastane lobisinden telaşla geçip dönen kapılardan kaldırıma fırladığımda titremeye başladım.

Mayıs ayının sağı solu belli olmuyordu. Bu sefer serin bir bahar geçirdiğimiz için odada bıraktığım paltoya kesinlikle ihtiyacım vardı. Ama hayatta geri dönemezdim ve bu berbattı.

Hem o paltoyu çok seviyordum hem de yenisi alacak param yoktu. Hastaneyi arayarak paltomu bir köşeye koymalarını isteyip bir dahaki sefere şehre indiğimde onu alabilirdim.

Neden kaçmıştım? Nihayetinde yanlış bir şey yapmıyordum. Shelly bebeklerinin yanında olmam adına bana izin vermişti. Doğdukları gün bana bir giriş izin kartı teslim edilmişti.

Sezaryen sonrası lohusalık döneminde dâhi onları bir kez görmeye gelmedi. Onları bir kez olsun kucağına almadı.

Metro merdivenlerinden inip trenimin yanaştığı perona ulaştım. Bir koltuk bulup göz pınarlarıma dolan gözyaşlarını bastırarak koltuğa çöktüm.

Daha sonra, yalnız kaldığım bir anda ağlayacaktım. Böyle bir günü yaşayacağımı başından beri biliyordum. Ama yine de bile bile onlara bağlandım.

Kız kardeşimin çocuklarını büyütmeye hiç niyeti yoktu. Ayrıca hapse girmemek için tüm haklarından feragat etmek zorunda kalmıştı.

Küçük bir yanım Briggs Westinghouse’un babaları olmamasını umuyordu ki, onların babası olmasa bile kardeşimi hapse attırmaya yetecek kanıtı olduğu için bu oldukça aptalcaydı. Ayrıca böyle bir ihtimalde çocuklar koruyucu aileye verilecekti.

Bense onlara bakamazdım.

Briggs Westinghouse. Gelmiş geçmiş en iyi hokey oyuncularından biriydi. Ve ben ondan korkak bir tavuk gibi kaçmıştım.

O yeğenlerimin babasıydı. Ama çocukların ailemizden kimseyle görüşmeyeceğini açıkça belirtmişti. Kız kardeşim de onun şartlarını kabul etmişti.

Briggs Westinghouse çapkınlığıyla ün yapmıştı. En az bir gayrimeşru çocuğu olduğu biliniyordu.

Muhtemelen onun habersiz olduğu ya da kabarık cüzdanıyla ve avukatlarıyla örtbas ettiği çok daha fazla çocuğu vardı. Medya onun her gece farklı kadını yatağa atan bir zampara ve ahlaksız bir domuz olduğunu ortaya koymuştu.

Yüzüme bile bakmadan göğüslerimi nasıl süzdüğünü hatırlayınca yüzümü buruşturdum. Erkekler mide bulandırıcı. Hem de hepsi.

Göğüslerim çok büyük olmasa da zayıf olduğum için dolgun görünüyordu. Bu irsiydi. DD cup giyen kız kardeşimin göğüslerinin yanında benim D cup göğüslerim daha küçük duruyordu.

Metrodan çıktığımda yağmur yağmaya başlamıştı. Parkın girişine kadar iki blok durmaksızın koştum.

Dorset Çayırı.

Kulağa yaşamak için güzel bir yer gibi geliyordu, değil mi?

Hiç de öyle değil.

Burada çayır falan yoktu, yalnızca üç metre yüksekliğinde ter örgülerle çevrili yüz on iki tane yıkık dönük karavan vardı. Bizim şatomuzsa parkın arka tarafındaydı. İki kişilik karavanımıza ulaştığımda yağmurdan sırılsıklam olmuştum.

Kapının kilidini açıp mutfağa girdim. Shelly evde değildi. Birkaç gün önce Briggs’ten cüzi miktarda tazminat almıştı.

Aslında ona zırnık koklatmak zorunda değildi. Muhakkak bir nedeni olmalıydı. Ama yine de kısa sürede tekrar beş parasız kalacağını biliyordum. Sonra yine geri dönecekti.

Tam duşa girecektim ki verandada sert ayak seslerini duymamla kapı gürültüyle çaldı. Kız kardeşimin erkek arkadaşı kapının cam bölmesinden bana bakıyordu.

Kapıyı hafifçe araladım. “Shelly burada değil.”

“Nerede o?”

“Hiçbir fikrim yok Frank. Ona uğradığını söylerim.”

“Bence yalan söylüyorsun Layla,” diye homurdandı. “Beni içeri al da kendim bakayım.”

Kapıyı kapatmaya çalışsam da o çok hızlı ve güçlüydü. Kapıyı kuvvetlice iterek açınca geriye doğru savruldum. Yere düşmeden dengemi sağlayıp mutfağa girdim.

Frank karavanın içinde sert adımlarla yürüyerek Shelly’ye seslendi.

Frank mutfağa döndüğünde, “Sana burada olmadığını söylemiştim,” diye tersledim.

“Nerede lan o?”

“Bilmediğimi söyledim!”

“Parası olduğunu biliyorum. Benimle paylaşacağına söz vermişti.”

Başımı iki yana salladım. “Buna hakikaten inandıysan kız kardeşimi pek iyi tanımamışsın.”

Kan çanağına dönmüş gözleriyle vücudumu süzerken göğüslerime gelince duraksadı. Üzerime yapışmış ıslak tişörtümden sertleşmiş meme uçlarım belli oluyordu.

“Artık gitmelisin,” dedim.

Dudaklarını yalayarak, “O nedenmiş bebek?” diye sordu.

Korkudan omurgamın uyuştuğunu hissettim. Onu bana bir et yığınıymışım gibi bakarken ilk kez yakalamıyordum. Ama kız kardeşim her zaman yanımda olurdu.

Mutfak kapısına doğru geri çekilirken boğazımda oluşan yumrudan yutkunarak kurtuldum.

“Nereye gittiğini sanıyorsun?” diye hırlayıp beni kolumdan tutarak kendine çekti. Ondan gelen yoğun içki ve esrar kokusunun etkisiyle öğürdüm.

“Bırak beni Frank!” diye bağırdım.

Kıçımı avuçlayarak, “I-ıh bebek,” diye fısıldadı. “Bu seksi bacakları ayırıp tatlı vajinanı becermek için fırsat kolluyordum.”

Dizimi yukarı kaldırsam da bacak arasına tekme atamadan bacağımı yakaladı. Beni kanepeye sürüklerken, “Hayır!” diye çığlık attım. “Dur!”

Bir eliyle kollarımı başımın üzerine sabitlerken, diğer eliyle kot pantolonumun düğmesini açmaya çalıştı. Cüsseli vücuduyla beni kanepeye bastırırken nefes nefese debeleniyordum.

“Yardım edin!” diye çığlık attığım anda ağzıma sert bir tokat yedim.

“Şu lanet olası çeneni kapat, seni küçük orospu!”

Onu üzerimden itmeye çalışsam da nafileydi. Yarılan dudağımdan ağzıma kan damlarken, “Frank, lütfen bunu yapma,” diye yalvardım.

Zihnimi olacakların anısından korumak için gözlerimi sıkıca kapattım. Ama sonra üzerimdeki ağırlığın kalktığını hissettim. Karavanımda tanımadığım erkek sesleri vardı.

Gözlerimi açtığımda Briggs Westinghouse’un kanepemin yanında diz çökerek durduğunu gördüm.

“İyi misin, Layla?” diye sordu.

Nefesimi kontrol etmeye çalışırken nefes nefese, “Ben, ben,” diye kekeledim.

“Sakinleş,” diye fısıldadı.

“Frank nerede?” diye sordum.

Kapıya bakarak, “Korumam onunla biraz laflamak için onu dışarı çıkardı,” diye cevap verdi. “Bu adamı tanıyor musun?”

“Kız kardeşimin erkek arkadaşı.”

“Peki kız kardeşin nerede?”

“Hiçbir fikrim yok.”

“Polisi arayayım mı?”

“Hayır!” Başımı şiddetle iki yana sallayarak dimdik doğruldum. “Polis yok.”

Ellerini havaya kaldırıp geri çekilerek, “Peki, tamam,” dedi. “Ama nedenini sormamda bir sakınca var mı?”

“Çünkü onu tutuklamayacaklar. Ve dışarı çıktığında doğrudan peşime düşecek.”

“Ben seni koruyabilirim Layla.”

“Senin burada ne işin var?”

Paltomu havaya kaldırdı. “Bunu hastanede unutmuşsun.”

“Yani sırf paltomu geri getirmek için Scarborough’ya kadar yol mu geldin?”

Omuzlarını silkti. “Lazım olur diye düşündüm.”

Kurtarıcıma baktım. Erkeksi, güçlü ve yakışıklıydı. Burnu hafif eğri olsa da yüzü bunun dışında muazzam simetrikti.

Güçlü çenesinde koyu renk kirli sakalları vardı ve gülümsediğinde oldukça seksi gamzeleri beliriyordu. Ben ona baktığım esnada bana gülümserken koyu kahverengi gözlerinin içi keyifle parlıyordu.

“Teşekkür ederim,” diye mırıldanıp kanepeden kalktım.

Koşarak banyoya gidip aynada şişmiş dudağımı görünce inledim. Banyoda yeterince oyalanırsam Briggs çekip giderdi. En iyisi buydu.

Kapıyı kilitleyecektim. Frank beni bir daha rahatsız edemezdi. Sarhoştu. Sabah muhtemelen bu yaşananları hatırlamayacaktı bile.

Mutfağa döndüğümde Briggs tezgâha yaslanmış duruyordu. Bu adamın boyu kaçtı? Bir seksen iki boyunda olmama rağmen benden kesinlikle uzundu.

“Sen hâlâ burada mısın?”

Kollarını geniş göğsünün üzerinde kavuşturunca deri ceketinin kasları yüzünden gerilmesiyle, “Bu gece burada kalamazsın Layla,” dedi. Sahiden göz alıcı kasları vardı.

“Burası benim evim,” dedim. “Herhâlde burada kalacağım.”

“Ama güvenli değil.”

“Bakın Bay Westinghouse. Paltomu buraya kadar getirdiğiniz için sahiden minnettarım. Ayrıca zamanlamanız için de oldukça minnettarım. Gelmeseydiniz ne olurdu bilmiyorum…”

Açık açık, “Sana tecavüz ederdi,” dedi. “Ve bana lütfen Briggs de.”

Tecavüz dediği anda ürperdim. Elbette haklıydı. Yine de bu kelimeden nefret ettiğim için neredeyse başıma gelecekleri düşünerek bir saniye daha geçirmek istemiyordum.

Ama benimle aynı fikirde olmayan beynimde, şok yerini dehşete bırakmıştı. Tecavüze uğramama ramak kalmıştı. Birkaç dakika daha geçseydi, o korkunç herif benden asla geri alamayacağım bir şeyi almış olacaktı. Ve muhtemelen beni bayıltana kadar dövecekti.

Ellerim kontrolsüzce titremeye başladı. Dizlerimin bağının çözüldüğünü hissederken masanın kenarına tutundum. Tam yere yığılacaktım ki güçlü kollarıyla beni tuttu.

Başımı göğsüne gömüp hıçkırarak kontrolsüzce ağlamaya başladığımda, pahalı deri ceketinin üzerinde sümük izleri bıraktım.

Bana sarılıp sırtımı yavaş daireler çizerek okşarken, “Geçti canım,” diye mırıldandı. “Artık güvendesin.”

Nefes nefese geri çekilerek, “Çok üzgünüm,” dedim.

“Üzgün olmanı gerektirecek hiçbir şey yok, Layla.”

Aramıza biraz mesafe koyarak, “Tekrar teşekkür ederim,” dedim. Onun kollarında olmanın verdiği his biraz fazla hoşuma gitmişti. “Daha iyi olacağım.”

“Bu gece burada kalamazsın.” Koruma başını kapı pervazının altından eğerek karavana girdi. Bu adam o güne kadar gördüğüm en uzun adamdı. Aksanı Rus aksanını andırıyordu. “O pislik herif geri dönecek.”

“Nereden biliyorsun?” diye sordum.

Kesin bir ifadeyle, “Bana kendisi söyledi,” diye cevap verdi. “Yapacaklarıyla ilgili oldukça ayrıntılı bilgiler verdi. Ta ki ben onu susturmak için yumruğumu ağzına sokana kadar.”

Briggs ellerini dalgalı kahverengi saçlarının arasında gezdirdi. “Seni burada bırakamam.”

Usulca, “Gidecek başka yerim yok,” dedim. “Ve senin sorumluluğunda değilim.”

“Benimle eve gelebilirsin.”

“Gelemem.”

“Nedenmiş?”

“En başta, seni tanımıyorum bile,” dedi. “Kaldı ki yarın ne olacak? Sonsuza kadar senin evine sığınamam.”

“En azından bu geceliğine gel,” diyerek ısrar etti. “Yarın bir yolunu buluruz.”

Yıpranmış yeşil döşemeye bakıp iç çekerek, “Bilmiyorum,” dedim.

“Dairemde misafir süitim var. Orada kalabilirsin. Seni hiç rahatsız etmem.”

Utangaç bir gülümsemeyle ona bakarak, “Beni evine almak istediğine emin misin?” diye sordum. “Daha beni tanımıyorsun.”

“Benimle gelmeni istiyorum.”

“Tamam,” diyerek kabul ettim. “Ama yalnızca bu geceliğine.”

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok