Sana Kandım - Kitap kapağı

Sana Kandım

Luci Fer

Bölüm İki

Trinity

Hafta olaysız bir şekilde geçti ve tüm cumartesi süren Açık Ev etkinliğinin ardından Luke da ben de epey yorgunduk ve gevşemeye ihtiyacımız vardı. Koca bir kadeh şaraptan gecikmeli ve büyük bir yudum almadan önce kendimi kanepeye atıp ayakkabılarımı çıkardım. "Hadi bu gece dışarı çıkalım. Çıkıp dağıtmayalı çok uzun zaman oldu ve ben kesinlikle dans havamdayım." dedi Luke.

"Bu hafta benin zihinsel açıdan tüketti, çıkmak zorunlu mu?" diye sordum.

"Evet! Beş kedisi olan orta yaşlı bir çiftmişiz gibi davranmayı bırakır mısın?" dedi.

Kedileri hiç de sevmediğimi ve bu lafın beni harekete geçireceğini biliyordu. "Birincisi, asla orta yaşlı bir çift olmayacağız, eğer Will ve Grace'ten bahsetmiyorsan tabii! İkincisi de seninle dans etmeye çıkmak asla sadece dans olarak kalamıyor, illaki çapkınlıkla sonlanıyor gece!"

Luke bu tarz konuşmaya başladıysa başka şansım kalmamıştı. “O zaman hesaplar senden!” diye peşin peşin söyledim.

Kendi yatak odalarımıza doğru giderken soyunup banyoma girdim.

Uzun bir günün ardından sıcak su kaslarımı yatıştırıyordu. Duşun verdiği huzurla şükrettim.

Sonunda suyu kapattım, saçlarımı kuruttum ve saçımı spreyle hafif dalgalandırdım. Normalden biraz daha fazla makyaj yaptıktan sonra işimi bitirip gömme giysi dolabıma yöneldim.

Birkaç dakika düşündükten sonra Luke'un en sevdiği kıyafetlerden birinde karar kıldım, ya da onun deyimiyle 'tüm hatlarımı ortaya çıkaran' kıyafet... Portföy çantamı alıp salona doğru ilerledim. "Luke, hazır gibi misin? Uber çağırayım mı?" diye seslendim.

"Evet, dişlerimi fırçalıyorum. Sen çağır, önce Capulet'e gidelim." Capulet, Luke'un en sevdiği kokteyl barı olur. Bizi havaya sokmak için de iyi bir başlangıç noktasıdır aynı zamanda. Uber'i çağırdım. Baktım ki hızlıca geliyor, Luke'a acele etmesi için seslendim. Kemerini çekiştirerek aşağı koştu. Kol kola girdik. Uber'imize atlayıp çabucak Capulet'e vardık.

Bara varınca şoförümüze teşekkür ettik. Luke arabadan inmeme yardımcı oldu. İçeri geçtik...

Bar, bir cumartesi akşamına yaraşır şekilde takım elbiselilerle doluydu. Şirket yöneticileri haftalarını Martini veya Tek Malt ile bitiriyor; her zamanki üniversite kalabalığı sugar daddy avlamaya çalışıyor; VIP bölümünde ise gizemli bir kalabalık... Bir de göz teması kurmaya cesaret edemediğiniz müdavimler var tabii. Bazen hayatın bazı anlarında aptal gibi davranmak daha iyidir.

İçkilerimizi sipariş ettikten sonra içkiyle biraz cesaretlenince, yerleşebileceğimiz bir masa aramak üzere mekânı inceledik. Ne yazık ki dışarı çıkmaya son anda karar verdiğimiz için mevcut tek masa VIP bölümüne doğruydu. Bu yüzden mecburen oraya doğru yol aldık. "Valla ben bu gece birileriyle takılmayı planlıyorum."

Bu benim için sanki sıra dışı bir şeymiş gibi sesli güldüm. "Sanki seni bilmiyorum, seni gidi arsız sürtük." dedim.

"Kızım eğer bulduysan değerlendireceksin." derken içkisinden büyükçe bir yudum alıp mekânı taze kanlar bulmak için taramaya başladı. "Hayatım, arkanı dönme ama solunda seni gözetleyen dev bir seksi adam var."

Gözlerimi devirerek "Luke yapma! Hep böyle söylüyorsun ve genelde bu dev seksi adamlar Peter Pan kompleksi olan orta yaşlı adamlar çıkıyor."

"Hayır, cidden. Eğer bu iri adam gözlerindeki bu şehvetle bana bakıyor olsaydı, çoktan soyunmuştum. Çantanı masadan düşürüyormuş gibi yap ve saat dokuz yönüne bak, yukarıda VIP bölümünde. Yapmayacağımı söylerken Luke sözümü kesti. “Kızım cidden ya! Bir kez olsun gönlümü yap."

"Aman iyi tamam Luke." dedim biraz artistçe. Dirseğimi hafifçe hareket ettirip çantamı yere düşürdüm. Uzanıp almak için eğilirken, Luke'un söylediği yerdeki kalabalığa doğru hafifçe döndüm.

Oradaydı! Gözlerim gözlerine kilitlendi ve dondum kaldım. Stephen Gotti!

Bu hafta başında Gilhooley's’de gördüğüm adam! Daha önce rastladığım bu enfes adamı incelerken keskin bir nefes almaktan kendimi alıkoyamadım.

Mürekkeple kaplı şişkin kasları anında başımı döndürdü. Ellerinin kalçalarımı kavrarkenki hissi ve ne kadar güzel koktuğunu hatırladım.

Bakmam gerekenden çok daha uzun süredir baktığımı fark ettim, gözlerim gözlerine doğru kayarken yanaklarımın kızardığını hissettim.

Bakışlarını hala gözlerime sabitlenmiş olduğunu görünce, çekici dudaklarına küçük bir gülümseme yerleştiğini fark ettim. Şeytani bir göz kırpmayla oturduğum yerde dikleştim. Yakalanmıştım!

Umutsuzca çaktırmamaya çalışırken içkimi aldım ve bardaktakini kafama diktim, yüzümün yandığını hissettim. Bu kadar yüzsüzce yakalandığıma inanamıyordum. "Burası sıcak mı oldu yoksa bana mı öyle geliyor? Bir içkiye daha ihtiyacın var mı? Ben bir tane daha içeyim! Dur bir şeyler getireyim ben."

Luke’un tek kelime etmesine izin vermeden sandalyemden fırladım, neredeyse masayı deviriyordum. Kalabalığın arasına karıştım.

Güvenli bir mesafede hissettikten ve Stephen'ın insanı hipnoz eden bakışlarından uzaklaştıktan sonra yavaşladım ve derin bir nefes aldım. Zihinsel olarak rahatlamak için kendi kendime moral konuşması yaptım.

Sipariş vermek için barda birkaç dakika sıra bekledikten sonra tam sipariş verecektim ki birinin kendinden emin şekilde sırtıma elini koyduğunu ve bana yaslandığını hissettim. “Hanımefendinin içkilerini hesabıma yaz lütfen Dylan."

Kimin kendinde böyle bir şey yapma hakkı gördüğünü anlamak için dönünce o güzel yeşil gözlerle ve Stephen'ın için için yanan yüzüyle karşılaştım.

Stephen'ın gözleri nazik bir gülümsemeyle gözlerimle buluştu. Elinin hala sırtımda durduğu yerde daha da yumuşak bir dokunuş hissettim.

Zaten azıcık olan cesaretimi toplayarak elini sırtımdan çekmek için herhangi bir çabası olmayan Stephen'ın yüzüne döndüm. "Teklifin çok hoş Stephen. Jestine teşekkür ederim ama kendi içkimi kendim alabilirim." dedim.

"Beni hatırlamana sevindim Trinity. İnan bana seninki gibi bir isim ve o güzel yüzü unutamazdım. Ne demek o şeref bana ait. Ne içiyordun?" Stephen bana yaklaştı ve bu güzel adamın kokusuyla bir kez daha sarhoş oldum. Kokusu beni neredeyse ne sorduğunu unutturacak kadar hipnotize etti.

"Teşekkür ederim, ev arkadaşım için bir JD ve kola, kendim için de bir margarita alayım lütfen." Stephen barmene teşekkür etmeden önce kendi içkisini de söyledi. O içkilerimizi hazırlamak için ayrılırken Stephen'a teşekkür etmek için döndüm. O esnada o da konuşmak için bana eğilmişti.

"Yanındaki adamın sadece ev arkadaşın olduğunu duyduğuma sevindim." Birbirimize yaklaştık. Artık vücutlarımız birbirine dokunuyordu. Onun sıcak nefesini boynumda hissedebiliyordum. Isı vücuduma yayılırken bayılacak gibi hissettim ve destek almak için Stephen'ın kolunu hafifçe kavradım. “Seni yakında tekrar göreceğimi söylemiştim ama tekrar gördüğümde daha nefes kesici olacağını hiç düşünmemiştim."

Dudakları kulağımı sıyırıp geçerken göbeğimde bir karıncalanma hissettim. Aniden sıcak bastı... "Çok hoşsun Stephen. İtiraf etmeliyim ki sen de çok yakışıklı görünüyorsun, ama beni daha önce sana bariz bir şekilde bakarken yakaladığına göre sen bunu zaten biliyorsun."

Stephen'ın gözleri parladı ve dudaklarına muzip bir gülümseme yayıldı, gözleri istemsizce gözlerimle buluştu.

İçgüdüsel olarak kendimi dudaklarımı yalarken buldum Hala sırtımda olan eli, elbisemin incecik kumaşını iyice bastırdı.

"Haddimi aşmak istemem ama, ev arkadaşın ve sen bize katılmak ister miydiniz? Sohbet edip seni daha yakından tanımak isterim Trinity."

"Luke'a bir sorayım, ama sanırım ben de bunu isterim Stephen." Cevap verdiğim anda Stephen'ın kolunun sırtımı daha sıkı kavradığını hissettim, şaşırtıcı bir şekilde umursamadım. Bu adamda beni çeken bir şey vardı ve onun hakkında daha fazla şey öğrenmek istediğimi itiraf etmekten kesinlikle utanmıyordum.

Barmen içkilerimizi getirdi. Önce barmene sonra Stephen'a tekrar teşekkür ettikten sonra içkilerimizi alıp Luke’la oturduğumuz masaya yöneldim.

Stephen'ın arkamda yakınımdan yürüdüğünün farkındaydım zira eli sahiplenici bir şekilde sırtımdaydı. Sanki istenmeyen talipleri uyarmak istiyormuş gibi bir hali vardı

Masaya yaklaşırken Luke'un iş yerindeki satış biriminden biriyle derin bir sohbete daldığını gördüm. Tepelerine dikilene kadar bizi fark etmediler.

Luke'un içkisini önüne koyarak dikkatini sohbetten uzaklaştırdım. "Bebeğim, dönmüşsün. Yanındaki bu dev adam da kim? Merhaba, ben Luke. Sizinle tanıştığımıza çok memnun oldum."

Luke'un açık açık asılmasına gülerek Stephen’ı tanıtmak için kenara çekildim.

"Luke, bu Stephen. Hafta başında Gilhooley's’de seni beklerken tanışmıştık. Stephen, bu da Luke. Benim ev arkadaşım ve aynı zamanda en iyi arkadaşım."

Luke ve Stephen tokalaşıp memnun olduklarını belirttiler. "Ve Stephen bu da Matt. Matt, satış departmanımızda Luke ve benle çalışıyor."

Matt, Stephen ve kendisinin önceden tanıştığını, Matt'in geçen yıl Bunya Pine'daki mülkünü Stephen’a sattığını ekledi.

"Seni tekrar görmek ne güzel Matt. Eğer siz beyler de bize katılmak isterseniz, Trinity'yi iş ortaklarımla oturduğumuz yere davet etmiştim.”

"Ben dünden razıyım, hadi geçelim." Luke çabucak cevap verip ayağa kalktı. İçkilerimizi alıp Stephen'ın masasına geçtik.

Stephen bizi yönlendirmek için elimi tutunca Luke'un beni dirseğiyle dürttüğünü hissettim. Dönüp bakınca hem Luke hem de Matt'in bana göz kırptığını gördüm.

İkisine de göz devirdim. Luke’un dudaklarıyla "At onu yatağa." dediğini fark ettim.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok