İntikam Ateşi - Kitap kapağı

İntikam Ateşi

Andrea Glandt

İkinci Bölüm

Çırak, ustasının omzunun üzerinden yüksek sesli bir gümbürtüyle toprağa savrulurken her yere tozlar uçuşmuştu, inleyerek kolunu gözlerine siper etti.

“Öğle yemeği vakti gelmedi mi daha?” Ustası çırağın başında dikilmiş, genç kurda elini uzatırken yüzünde keyifli bir ifade vardı.

“Daha bir saat önce başladık. Daha zamanın var evlat.”

Diğer çırakların eğitimini izlemek hoşuma gidiyordu.

Sadece izleyerek ve ustanın öğrettiklerini dinleyerek çok şey öğrenmiştim. Çoğunlukla ustaları izlerdim ama ara sıra neyi yanlış yaptıklarını görmek için çıraklara da gizlice bakardım.

Çıraklar onları izlememden nefret ederdi. Yanımdan geçerken saldırganlıklarını hissedebiliyordum. Hiçbir becerim olmadığı hâlde onları yargıladığımı düşünüyorlardı.

Bir kurt bile değilken onların etrafında olmamam gerektiğini düşünüyorlardı.

Bacaklarımı göğsüme doğru çektim, kollarımı bacaklarıma doladım ve çenemi dizlerime dayadım. Yine de onların nefret dolu bakışlarının beni caydırmasına izin vermeyecektim.

Savaşçı eğitimine ancak bu kadar yaklaşabilirdim. İç çekerek çırak Judah'ın sonunda doğru yapana kadar tekrar tekrar denemesini izlemeye devam ettim.

“Neden burada oturup ağıt yakıyorsun, ha?” Arkamdan boğuk bir ses gelmişti.

Başımı kaldırdığımda 1.80 boyunda, yaşlı bir kadın olan Cami'nin büyük bastonunun üzerinde kambur durduğunu ve gür kaşlarını kaldırarak bana baktığını gördüm.

“Onlarla antrenman yapmama izin yok. Bir ustam yok, dolayısıyla bir çırak da olamam.”

Cami dudaklarını büzdü.

“Saçmalama. Bacakların var,” dedi bastonunun ucuyla kıvrılmış bacaklarımı dürterek. “Aklın var,” derken de bastonla başının yan tarafına vurdu.

“Neden antrenman yapmıyorsun?” diye sordu başını sallayarak. “Sen de onlar gibisin. Hiçbir farkın yok. Neden onlar gibi öğrenmiyorsun?”

“Çünkü benim kurdum yok. Yapamam…”

“Önemli değil! Önemli değil!” diye azarladı beni, bastonunu çılgınca sallayarak. “Onların da kurdu yok! Ama yine de antrenman yapıyorlar!”

Bastonuyla göğsümü sertçe dürttü. “Sen de aynısın,” dedi tekrar beni dürterken. “Eğer eğitim almak istiyorsan, buna izin verilmesi için savaşmalısın.”

Bu şimdiye kadar duyduğum en net ifadeydi.

Cami haklıydı! Ben de onlar gibiydim. Onların da henüz kurtları yoktu.

Elbette kurt adam özellikleri olan hız, güç ve duyularına sahiplerdi ama bunları ben de öğrenebilirdim!

“Ah bu gençler! Ne aptallar.” Cami'nin mırıldanarak yanımdan uzaklaştığını duydum, küçük bedeni Yaşlılar'ın çadırına doğru yol alıyordu.

Ayağa kalkarken yüzümde parlak bir gülümseme belirdi. Yaşlı kadın haklıydı! Bunu neden daha önce düşünememiştim? Neden bunun için savaşmamıştım!

Babam ve sürünün diğer üyelerinin önümüzdeki kış için depoları yeniden inşa ettiği balıkçı rıhtımına doğru yürümeye başladım.

Babam çürüyen tahtaları barakaların kenarlarından söküp yığının üzerine atıyor, betası da ona yardım ediyordu.

Yakında yakılacak odun yığınına doğru yürüdüm ve elindeki tahtayı önüme bırakan betanın tam önünde durdum.

Başımı kaldırıp gözlerinin içine baktım ve kendime güvenmeye çalışarak omuzlarımı dikleştirdim. “Alfa ile konuşmam gerekiyor,” dedim babamın duyabileceği kadar yüksek sesle.

Beta babama resmi bir şekilde hitap etmemi sorgulayarak kaşlarını kaldırmıştı. Gerçi babamla konuşmak istemiyordum; ondan defalarca eğitim almama izin vermesini istemiştim ama o hep hayır demişti.

İstediğimi elde edebilmemin tek yolu buydu. Sürünün lideri unvanına sahip alfam olarak bunu ona sorarak,, bunu yapmama izin vermesi için kolunu bükebileceğimi biliyordum.

Alfa olarak sürüye göz kulak olmalıydı; liderimiz olarak sürüyü güvende tutmak için elinden gelen her şeyi yapmalıydı. Ve ne kadar zavallı olursam olayım, beni eğitmek ona bir savaşçı daha kazandıracaktı.

Betasına yaklaşma şeklimle, babama bu kadar resmi bir şekilde hitap etme nedenim de aynıydı.

Coda babamın ikinci adamıydı ve babam emir vermek için yanında olmadığında, Coda'nın kararları verme yetkisi vardı.

Eğer alfa ile konuşmak istiyorsam, önce onu geçmem gerekiyordu.

Coda arkasını döndü ve sorgulayan bir yüz ifadesiyle babama baktı. Babamın küçük bir baş sallaması geçmeme izin verdiğini gösteriyordu.

Coda kenara çekilerek bana babama giden yolu açtı. Ona doğru kararlı adımlarla yürürken yürüyüşümün en azından babamınki kadar korkutucu olmasını umuyordum.

“Alfa, sizden diğer çıraklarla birlikte eğitim almama izin vermenizi rica ediyorum. Bunun standart geleneklere aykırı olduğunu biliyorum ama bu formda sadece kendimi eğitmek istiyorum.”

“Kendimi daha güçlü kılmak için buna izin vermenizi istiyorum, böylece bir yük olmaktan kurtulurum.”

“Hayır, Cleo. Nasıl dövüşüleceğini bilmene gerek yok.”

Dişlerimi sıkma isteğime karşı koydum.

İsteğimi reddetmesini bekliyordum ama evet demesini sağlayana kadar durmayacaktım. “Kusura bakma Alfa ama, beni kollayan bir savaşçı ön saflarda savaşan bir savaşçının eksilmesi demektir.”

“Sizden bir savaşçı olmama izin vermenizi istemiyorum, sadece gerekirse kendimi ve başkalarını nasıl savunacağımı öğrenmek istiyorum. Lütfen bana bir şans verin.”

Babam başını salladı. “Hayır, Cleo. Bunu yaparsam annen benden nefret eder.”

“Senden babam olarak değil, sürünün bir üyesi olarak alfadan rica ediyorum. Bunu yapmama izin ver. İzin ver de öğreneyim.”

Eğitimin kurdumu uyandırabileceğine dair umudum vardı. Bazen bir kurdun uyanması için büyük bir tehlike hissi gerekirdi.

“Bu sürüye layık olmak istiyorum.”

Babamın kendi içinde savaştığını görebiliyordum. Koruyucu tarafı, olası bir savaşçıyı kazanmak için alfa arzusuyla savaşıyordu.

Ellerini yumruk yaptığında kaybedeceği bir savaş verdiğini görebiliyordum; kurdu kontrolü ele almaya çalışırken boynundaki damarlar dışarıya fırlamıştı.

“Sadece ilk yarısı, Cleo. Kendini nasıl savunacağını öğrenebilirsin, bu kadarına izin vereceğim.”

Burnundan bir nefes verdikten sonra yumruklarını açtı.

İşine geri dönerken, “Buna pişman olacağım,” diye mırıldandı kendi kendine.

Yüzüme kocaman bir gülümseme yayılmıştı. Bu gece yıllardır hayalini kurduğum gece olacaktı! Sonunda çıraklık eğitiminden geçecek ve sürüm için bir savaşçı olma sürecine başlayacaktım.

Babamın boğazından alçak bir hırıltı yükseldi ve evden sökmeye çalıştığı tahta ortadan ikiye ayrıldı. Kırık ve parçalanmış tahtanın yarısını yere fırlatırken alev alev yanan gözlerle bana dönmüştü.

“Ah hayır, Cleo. Herhangi bir eğitim almayacaksın, bir savaşçı olmayacaksın. Bunu kendini savunma dersi almak gibi düşün. Ne eksik ne fazla.”

Bu hatırlatma karşısında kalbim göğsüme gömüldü.

Sanırım hiç yoktan iyiydi ama yine de istediğimden çok uzaktı. “Anlıyorum, Alfa.”

Bir ustam olacak mıydı, yoksa savaşçılar bana her gün alfanın atadığı bir işmişim gibi, bir sınır devriyesi görevi gibiymişim mi davranacaktı?

“Haklı olabilirsin Cleo,” diye yanıtladı babam düşüncemi.

“Karşılığında bir savaşçı olmayacakken, bir savaşçıdan senin ustan olmasını istemem adil değil.”

“Grey olsa…”

“Hayır!” diye hırladı hemen. “Grey sana bebekmişsin gibi davranır. Eğer bunu yapacaksan benim yöntemimle yapacaksın.”

“Seni mahvolana kadar zorlayacak, diğer çıraklardan daha sıkı eğitecek birine ihtiyacın var.”

“Kurt adam genlerinden yoksun olduğun için sana özel muamele yapılmayacak, anladın mı?”

Dövüşmeyi öğrenme fırsatıyla mutlu olarak hevesle başımı salladım.

“Teşekkür ederim Alfa.”

“Ah hayır, bana teşekkür etmek isteyeceğini hiç sanmıyorum Cleo. Ustan Coda olacak.”

Kalbim öncekinden çok daha hızlı bir şekilde atmaya devam etmeden önce bir kez tökezledi.

Coda babamın betasıydı ama başlı başına bir alfaydı. Eğer babam alfa olmasaydı, onun yerini Coda alırdı.

Beta zalim ve soğuktu, zamanında üç çırağını eğitimde bırakmıştı. Eğitimlerini asla tamamlayamadılar çünkü Coda onları savaşçı olamayacak kadar zayıf görüyordu.

Yöntemleri acımasızdı; genç kurtlara nazik davranmaz, onlara potansiyel tehditlermiş gibi davranırdı.

Çıraklarının antrenmandan sonra kemiklerinin kırılması nadir görülen bir şey değildi. Ama ben onlar gibi iyileşemezdim.

Kurt genlerine sahip değildim, herhangi bir insan kadar yavaş ve hassas bir şekilde iyileşirdim ve Coda bunu umursamazdı.

Babam tereddüt ettiğimi hissedebiliyordu. “Hiç antrenman yapmana gerek yok elbette,” diye hatırlattı bana.

Demek planı buydu. Öfkeden küplere bindim. Beni korkutarak vazgeçirmeye çalışıyordu. Eğer bu işe yaramazsa, Coda'nın işe yarayacağına inanıyordu. Ama işe yaramayacaktı, ikisi de beni bu işten caydıramayacaktı.

Coda beni değersiz ilan etse bile, geri gelmeye devam edecek ve derslerimizin devam etmesini talep edecektim. Bu benim tek ve yegâne şansımdı.

“Kabul ediyorum,” diye cevap verdim, kendimi tutarak.

“Alfa,” dedim babama başımı sallayarak. Ardından da, “Ve Usta,” diye Coda'yı selamladım. “Yarın antrenmanlara başlamayı dört gözle bekliyorum.” Daha arkamı dönemeden Coda beni durdurdu.

“Yarın mı? Hayır küçük yavru, hemen şimdi başlayacaksın.”

Babam ona bir bakış fırlattı; Coda'nın hemen eğitime başlama hevesi karşısında gözleri kısılmıştı.

Sanırım babam Coda'nın benden sorumlu olma fırsatına balıklama atlamasına biraz temkinli yaklaşıyordu.

“Bunları kereste çukuruna taşıyarak başlayabilirsin.”

Başıyla önümde duran odun yığınını işaret etti.

“Bunu bitirdiğinde, diğer yığınları da alabilirsin.”

Bakışlarım balıkçı rıhtımında gezindiğinde buna benzer beş yığın daha gördüm.

“Acele et. Bu işi gün batımından önce bitirmek isteyeceksin. Karanlıkta bitirmek çok daha zor olur.”

Yüzüme bir şaşkınlık yayılırken kaşlarımı çattım. Karanlık çökmeden mi? Daha öğlen bile olmamıştı!

Bütün odunları gün batımından saatler önce kereste yığınına taşıyabilirdim.

“Kendine bu kadar güvenmene sevindim, çünkü bu işi tek başına yapacaksın. Ellerin ve ayakların dışında sana yardım edecek hiçbir alet ya da ekipman yok.”

Bunu tek başıma, hiçbir alet kullanmadan mı yapacaktım? On iki, neredeyse on üç yaşımdaydım ve hiçbir kurt özelliğim yoktu! Yetişkin savaşçılar bunu sorunsuzca yapabilirdi; ter bile dökmezlerdi.

Ama bu tahtalardan birini kereste yığınına kadar tek başıma taşımak benim en az on dakikamı alırdı. Bu işi hava kararmadan önce tek başıma bitirebilmemin imkânı yoktu!

Coda bana keskin köpek dişlerinin göründüğü vahşi bir gülümsemeyle, “Süren başladı,” diye hatırlattı.

İliklerime kadar Coda'dan nefret edeceğimi biliyordum.

Her gün her dakika beni buna pişman edecekti ama ona öyle ya da böyle hafife alınmayacağımı kanıtlayacaktım.

Kurtların hepsinden daha sıkı çalışacaktım; bir gün hepsinden daha iyi olacak ve bu sürüye ve babama dikkate alınması gereken bir güç olduğumu kanıtlayacaktım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok